Image

Çocuk okulun kapısından girip bir öğretmenle karşılaştığında içinde tarif edilmez bir duygu oluşturur. Kendisine en yakın annesinden daha öte sevmeye başlar ve ne derse dinler hani bazı yaşlıların evdekilerin değil doktorların sözlerine inandıkları gibi. Dokunmayla bile iyileşenler vardır yani ilgisizlikten hasta olmuştur bir gülümseme bile iyileştirebilir.

İşte bir çocuğun hayatında öğretmen ve yine hayatına dokunan doktor ikili ilişki güvenli bir duygu oluşturarak önem oluşturur.

Toplumda yaşanmış olaylardan bunun nasıl tersi olabiliyor geçmişte travma mı yoksa böyle çokça olay yanıyor mu bilinmez.

Öğretmen ve öğrenci ilk karşılaştıklarında aralarında oluşan sevgi ve saygı her iki taraf içinde geçerli kişilere göre değişebilir.

sevgi dolu bir öğretmen haylaz bir çocuğun yaramazlığında diğer çocuklara verdiği zararı es geçerek uyum sağlamaya çalışır yada çok iyi ailesinden görgülü bir çocuk sinirli, dayakçı, bağırıp çağıran bir öğretmenle karşılaşabilir yada her şey yolundayken anlık olarak oluşan bir durumdan fazla alıngan olan belli yaştaki çocuklar abartıp kafasına göre tiyatro yazabilir.

Okullarda idareciler, ve öğretmen arasındaki yetişkin davranışları, Milli Eğitim Bakanlığının  müfredatı ve öğrenciye aktarılmadaki kişiye göre değişen durum, sorun ve çözümlerse fazla kalabalıklar gibi aklın bir orasına bir burasına konulan eşyalar gibidirler.

Öğrencisine düşmeyen öğretmen öğretme öğretmenine düşmeyen öğrenci öğrenmekte çok zorlanır. Durmadan birbirlerine atıfta bulunarak gidilecek yol zor bulunur çünkü insanın hayatında yön veren kişi aile değil öğretmendir.

Tarihin not ettiği bir durumu farklı bakışla yorumlayalım.
Yıllar, yıllar önce mahalleden dört kız çocuğu okula başlamıştı. Uzun bir yolu birlikte yürüyerek gidip geliyorlardı. Biri gerçek İstanbullu diğeri Çerkez kızı, yaşı bir yaş büyük bir üst sınıfa giden ve okula yeni başlayanlara ablalık eden Cevahir Gönenliydi,  son olan nereliydi büyük ihtimal Kırklareli tarafındandı çünkü bir yakını okulda hademe olarak çalışıyordu. 
Okulda kaloriferleri yakan bir erkek hademe birde bu güler yüzlü hademe vardı. Erkek hademeden herkes korkardı çünkü yaramazlık yapanları kalorifer dairesine kapattığı görülmüş mü bilmiyoruz çocuklar görüntüsünden, sesinden çok korkarlardı. Kadınsa kızlarla gidip gelen yakınından dolayı mı yoksa güler yüzlü müydü çok yardımsevermiş.

İstanbullu olan sınıfa ilk girdiğinde armağan öğretmenle tanışmıştı. İsmini o kadar beğenmişti gözlerinin içine bakar olmuştu.

Öğretmenin, canım benim, canım benim seni ben pek çok, pek çok severim.
Sensin anam, sensin baba herşey oldun artık bana şarkısını sınıfça öğrenmişlerdi.
aradan geçen süre ne kadar bilinmez ancak bir gün sınıfa geldiğinde armağan öğretmen yerine Sevgi diye bir öğretmen gelmişti fakat çocuk Armağan öğretmenin gidişine üzüldüğü için içine kapanmış, derslere kendisini veremiyor, sessizce ağlıyordu. 
Kimin için? Çok sevdiği öğretmeni için.
Hiç kimseyle bunu paylaşamadı ve yeni öğretmenini hiç sevmemişti onun tek öğretmeni vardı oda armağan öğretmen.

Sevmişti, çok sevmişti öğretmenini ancak kaybetmişti.

Bir gün öğretmeni dolap anahtarını bulamamış onu yukarı kattaki bir sınıfa dolap anahtarını almak için göndermişti.
Okulun üst katına ilk kez çıkıyordu. 
merdivenleri çıkarak sınıfın kapısını çaldı ve "gir" sesi tanıdıktı. Kapı açıldığında bir de ne görsün. Bukle, bukle saçları, takım giydiği elbisesiyle Armağan öğretmeni karşısındaydı. anahtarı unutarak koşarak öğretmenini kucakladı. Öğrenmen hiç şaşırmamıştı çünkü aralarında oluşan bağı o da hissediyordu. Kız çocuğunun beyaz yanaklarını öpüp sevdikten ve gür siyah uzun saçlarını okşadıktan sonra "hadi öğretmenim şarkısını söyle" dedi.
Tahtada tek başına öğretmeninin gözlerine bakarak şarkıyı söyleyen çocuk çocuklar tarafından alkışlandı. Dolap anahtarını isteyerek sınıftan ayrıldı ve dolabını açan öğretmen anahtarı verip tekrar yukarıya çıktığında hoplaya zıplaya merdivenleri çıkan kız çocuğu çok mutluydu.

Aradan geçen zamanda öğretmenler günü geldiğinde çiçek alıp Armağan öğretmene götürdüğünde bu sefer farklı bir bağ oluştu aralarında. Aslında her ikisinin de aklına gelmeyen şey sınıf değiştirerek Armağan öğretmeninin sınıfına geçmekti ancak nasılsa böyle birşey akıllarına hiç gelmemişti.

Her anahtar lazım olduğunda yukarıya koşuyor, öğretmenim şarkısını mutlaka tahtada daha heyecanlı, daha yüksek sesle okuyor ve dönüyordu. Armağan öğretmense teneffüslerde öğretmenler odasına geçerken sınıftan pek çıkmayan kızın saçlarını okşamaya  ara sıra uğrardı. Kız çocuğu diğer sınıftaki yol arkadaşlarıyla okulun kapısına teneffüslerde doluşan seyyar satıcıların yanlarına gider bazen çok sevdiği turşu suyu, yerken kıyır, kıyır eden yağlı poğaça, çeşitli şekerlemeler, kola gibi içecekler yada bir adam iki çeşit muhallebi yapar satardı beyazı muhtemelen su ve nişastaydı, kahverengisi su, nişasta ve kakaoluydu ancak iki misli pahalıydı. Muhallebiler o kadar küçük yuvarlak kaptaydılar ve kaşıkları minik dondurma kaşığı gibi o kadar ufaktı ki minnacık muhallebi yerken kaşık az aldığından zor yeniyordu.

Öğretmenler odası alt katta müdürün odasının yanındaydı. O erkek hademe adam  çocuklara "koşma, "itme" "burada ne arıyorsun" gibi sözlerle gür sesini o koridorda yankılanır tüm çocukları korkuturdu. hatta bazılarını elindeki sopayla kovalardı. Giriş kattan aşağıya doğru kaçan çocuklarıysa kalorifer dairesindeki kazana atma , karanlık yere kapatma gibi sözler sarf ederek hep kovalardı.
Teneffüs zili çalmış, çocuklar sınıftan boşalmış sınıfta öğretmen masada çantasını karıştırırken Armağan öğretmen geldi yanına. Eskiden defterlerin kenarları renkli kalemlerle süslenirdi ve yaptığı yeni süsleri öğretmenine gösteriyordu.

İşte ne olduysa o uğradığı gün yaşandı. Sınıfa gelen bir erkek öğretmen önce Sevgi öğretmeni, araya girmeye çalışan :Armağan öğretmeni elindeki tabancayla vurdu.
Küçük bir çocuğun gözünün önünde yaşanan bu olay hayatında görmediği şey, duymadığı o ta, tak sesleri çok korkunçtu.
Bu korkunç olay sonrasında yine o hademenin korkun sesi yankılandı okulda. Çoğu teneffüste olan öğrencileri koridordan bahçeye kovalayarak okulun bu tarafa ait kapısını kapattı, müdürün olduğu yerdeki koridorun ötesindeki kapı daha büyük çocuklar tarafıydı.

Sınıfta tek başına kalan kız çocuğunun kolunda çekiştirip yerde kanlar içinde yatan üç kişinin üzerinden geçirdikten sonra üst kata çıkılan merdivene savurup atan adam "yukarı, yukarı" diye bağırıyordu.

Koşarak üst kara Armağan öğretmeninin sınıfına gidip kapıyı kapatarak camdan dışarıya bakmaya başladı. Öğretmenler öğrencileri bahçeden diğer taraftan içeriye sokmaya çalışırken ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

Beyaz ve üzerinde kırmızı yazı olan ve acı acı sireni çalan bir araç geldi okula. Kapı kalabalıklaştı. Öğretmenler sedyelerle taşındılar. Hayatında ilk ambulans denilen arabayı ilk kez görmüştü.

Sonra eve gitti. Okulla ilgili hiç bir şey konuşmadı, sonraki günlerde hiç kimse bir şey sormadı.

Sonrasında sınıfça toplu olarak dağıtılan çocuklarla artık göremediği Armağan öğretmenin sınıfına verilmiş, cam kenarındaki bir sırada onun sedye ile gidişini hiç unutmamıştı.

Sınıf atladıkça diğer tarafa verilen kız çocukları başka bir üzüntü verici olay daha yaşamışlardı. eskiden okula gidişte değil de teneffüslerde veya okul çıkışlarında okul yakınlarında oluşan bakkallara uğrayarak şekerleme alan çocukların uğraş yerleri olduğu için bakkallarda geliş gidiş güzergahlarında kapılarına açılan göz alıcı şeylerle çocukları çekmeye çalışırlardı. 
Dört kız arkadaş bakkalın önünden yürürken en soldaki sokağa taşan kız çocuğu kamyon altında kalmıştı. Ezilen bacağına rağmen gayet soğuk kanlı olan çocuğa hiç sorulmayacak çocukça sorular sorulmuştu. Çocuk en son " Kanım soğuyor" demişti. Bu ne demekse.
Etraftan çocuğu alıp hastaneye götürmek için arabaya bindirmişlerdi. üç kız tam bir kilometre koşarak bu acı haberi kadın hademenin alt kattaki evinin camlarını yumruklayarak vermişlerdi. 
Böyle bir haber bağıra, çağıra verilir mi? 
Çocukça herşey.
Sonraki günlerde üç kız kalan kişiler aşırı üzgünlerdi. Bir daha o kızı hiç görmediler.
Onca travmayı hiç kimse dinlemediği, anlamadığı için kendi içlerinde kalan bu büyük şokla gelen tarifsiz acı kendiliğinden kapandı gitti.
Şimdiki rehberlik öğretmenleri olmuş olsaydı belki de farklı bir isimle varlardı neyin ne olduğu daha çabuk öğrenilir bu durumdan kurtulmak kolay olurdu.

Yıllarca kaybedilen Armağan gözle öğretmen hep aradı. Öğretmenler odasının kapı aralığından, birşey almak yada bırakmak istendiğinde ancak bir çocuğun öğretmenini soramayacak kadar çekingen olması yetiştirilme tarzıyla ilgiliydi.
Okullarda müdürden çok korkulurdu. "Müdür sizi odasına bekliyor" kelimesi insana inme indirecek kadar kötü bir haberdi. Eski müstahdem, hademe şimdiki temizlikçi olarak okullarda görev yapanlar çocuklar yaramazlık yapmasın diye hep göz dağı verilir bir şekilde bakıştan bile ne demek istedikleri anlaşılırdı çünkü eğer bir çocuk ailesine şikayet ediliyorsa evde de dayak yerdi.
Doğru yada yanlış öğretmeni bırakın sokakta herhangi bir yabancı, komşu, arkadaş şikayetçi olduğunda çocuklar direk suçlu ilan edilir ve eşek sudan gelene kadar dövülürlerdi.
Okullarda öğretmenlerin bir çoğu da dayak atardı.
Birçok kez tahtada özellikle çöp kovasının yanında tek ayak üzerine bekletirler, okul aidatı ödemeyenleri sınıfta herkesin içinde rezil etmeler, özellikle şamar atmalar. Düşündüren gerçekler bunlar.
Ne öğretmen gider bunu birine anlatır ne çocuk.
Oluşmuş bir korku ile her gün aynı sınıfta aşağılanarak kinci bir nesil birçok aile ve bazı öğretmenlerin eserleridir ve oldukça fazla çocuk ne ilim, ne bilim yada dinle ilgisini öğretenlerin şiddetinden dolayı kesmiştir.

İşte o Sevgi öğretmenden sonra gelen ismi hatırlanmayan öğretmenle yaşanan bir dayak.
Aileler genellikle çocuklarına anne baba adlarını, telefon numaraları ve adreslerini çocuklarına ezberlettirirler yada cebine, çantasına bir yerlere not olarak yazıp verilerdi ve tembih ederlerdi "kaybolduğunda ileri, geri gitme, güzergah değiştirme, olduğun yerde kal, yabancılarla konuşma seni buluruz" derlerdi.

Kadın öğretmen sınıfta çocuklar öğrensin diye adres soruyordu. Kız çocuğuna sokak adını sordu.
Çocuk "bilmiyorum" diye cevapladı. 
sen misin bilmiyorum diyen öyle bir şamar attı ki gözlerinde yıldızlar oluştu.
"insan adresini bilmez mi?" diye çıkışan öğretmene çocuk ezberlediği adresini bilmem ne mahallesi, şu sokak, numara şu diye söyledi. 
Çocuk sokağın ne demek olduğunu bilmediği ve anlamadığı için onu adres olarak ezberlemişti.
Bunlar yaşanmış gerçek olaylara dayanan olaylar.

İlkokulda 5 yıl boyunca ayda, birkaç ayda, yılda bir değişen öğretmenlerin sayısı belirsiz olduğu için 5. sınıfta tombul, güler yüzlü bir Fatma öğretmen gelmişti.
İlk Armağan öğretmen son olarak Fatma öğretmen öğrencilerin hayatlarına öyle dokunmuştu ki ileri gideren "beni evlatlık alır mısın "diyebilmişti.
Okulda ve sonrasında o kadar faydalı olmuştu ki hayatı boyunca iki öğretmen hiç bir zaman unutulmadı.
Çocuklukta öğretmenin ne kadar önemli olduğunun altını çizmek için yazılan bu yazı şikayet olarak anlaşılmamalıdır.
Şikayet edilse ne olur zaman geçmiş, hayat enkaz gibi bırakacağını bırakmış bu sadece bizim sınıfta değil Dünyanın çok yerinde yaşanan durumdur.
Öğrenciyle zıtlaşmada herşey mümkün hatta Profesör olamayan bir asistanın hocasını hayattan koparıp başka bir Prof. Arkadaşı tarafından ömrünü hapiste geçirdiğini anlatmıştı.
İlkokuldan sonra büyüyen akran zorbalığı tamamen büyüklerden görülen davranışların geri dönüşümüdür.

Masum bir çocuk iyilik/kötülüğü, Doğruyu/yalanı ilk ailesinden sonra öğretmeni daha sonra çevresinden öğrenir. 

Aradan geçen onca zaman sonra hiç kimsenin anlatmadığı o Sevgi öğretmenin hayatını kaybetmesi internet aracılığıyla haberlere ulaşmayla öğrenilmiştir.
Erkeğin öğretmen olup olmadığı tam anlaşılamayan ancak büyük ihtimal iki genç öğretmen birbirine aşık olurlar fakat kızın ailesi farklı bir kültüre kızını vermek istemeyince delikanlı Sevgi öğretmeni sınıfına giderek hayattan kopardıktan sonra kendisini de vurur. araya girmeye çalışan Armağan öğretmense yaralanır.
Armağan öğretmen sonradan tedavi olarak aynı okula dönmüş müdür yada farklı okula tayin aldırmış mıdır bilinmiyor fakat davranışlarından dolayı kendisine duyulan o sevgi yeryüzünde yada yeraltında fark etmez yaşam boyunca iyilik meleği olarak anılmasına sebep olacaktır.
Her zaman iyilik kazanır neden çünkü iyilik daima yaşar.
2025 yılında çocuklara, gençlere yada yetişkin bireylere sevgiyle yaklaşan, bilgiyi paya çevirmeyen tüm öğretmenlerin öğretmenler gününü kutlar saygıyla önlerinde eğiliriz.

Hayalini bile hatırlamadığımız Armağan, Fatma öğretmen gibi yüksek okul ayarındaki yetişkinlikte Serpil yada Nurten öğretmen gibi öğretmenlerimizin Ellerinden öper, kucak dolusu sevgimizi en nadide çiçek gibi kendilerine duymasalar da sunarız.

Bir zamanlar köylerde öğretmenlik yaparken kış şartlarında evine gidemeyen öğrencileri kendi evlatları gibi doyuran, yıkayan, ders çalıştırarak onca zorluğa katlanan öğretmenleri de unutmamalıyız.

Ayrıca sadece okuma yazma öğrendikten sonra 2. sınıftan sonra okuldan alınan kız çocukları için gayret sarf eden ve okuma seferberliğini yaymaya çalışarak insanlara bir kelime okumayı, yazmayı öğreten adı öğretmen olmayan kanatsız meleklere de binlerce teşekkür ederiz.

Yaşam bilgi ile şekillenir, ışığını yakamayandan kamu kurumları başta olmak üzere o kanunları çıkarak herkes, okutulmayan çocukları çalıştırıp çocuk işçilerden menfaat sağlayan  aileler ve toplum olarak hepimiz sorumluyuz.
Bir el var el uzatan ve çocukluktan çocuk işçi gibi değil de çocuklukta meslek öğreten, bir diğer else çocuk emeği üzerinden geçinen.
Bu ikisini ayırmak gerekir.
Çocuklar yaşken eğilir ve meslek hayatına atılsalar bile öğrenme bitmemelidir.

Hiç bir zaman öğreten bir öğretmene  rastlayana kadar aramaktan, öğrenen ilimle bilimle dolmak isteyen öğrenciyi bulana kadar vazgeçmemeliyiz.

Yazar, Kültür Araştırmacısı ve habercisi; Deniz Kakanaş'ın 2025 Öğretmenler günü yazısı.